“En derin kuyudan daha derindeydiler
En karanlık kalpten daha siyahtılar
Ve bir gün heybesinde sırlarla, uzak bir diyardan “O” geldi.
Onlara sevmeyi, inanmayı ve cesareti anlattı.
İnananlar beklediler, çünkü bir daha gelecekti…”
Ulak filmini izledikten sonra yeniden çocuk olmak ve Ulak İbrahim’in bir gün mutlaka geleceğinin umudu ile yeniden büyümek istedim…
Film bize hep unuttuğumuz ve zamanla yok saydığımızı anımsatmaya çalışıyordu. İnsanlık olarak işlenen büyük suçu; ahlaki değerlerden yoksunluğumuzu ve sağduyumuzla çözemediğimiz tüm çelişkileri mantık silsilesi ile bezeyip inanç haline getirişimizi, aslında en çok modernizme sonra da postmodernizme yenilişimizi, zavallılığımızı anlatıyordu. Çağan Irmak Ulak filminde de yanıltmadı bizi…
Engellerine yenilmeyen Mehmet ile dünya düzenine duyulan tepki efsunlu bir hava ile ulaştı kalplerimize. Mehmet yürüyemez, bir hekim olan Zekeriya, oğlu için hiçbir şey yapamamanın acısını kalbinde taşır hep, Mehmet çocukluğundan itibaren yıllarca okur, bir gün ilimle doldurduğu heybesi taşar ve yazmaya başlar. Yazdıklarının; dünya düzenine, değersizleşmeye, ahlaksızlaşmaya alışan modern insan için tüyler ürpertici olduğu kuşkusuzdur. Filmde de bu durumu yaşarız, gerçeklerin yüzlere vurulmasına dayanamayan modern insan gerçekleri ortadan kaldırmak için kolları sıvar ve bunu ustaca gerçekleştirir. Fakat hiç hesaba katmadıkları bir şey vardır: çocuklar…
Çocukların tertemiz bir dünyası vardır, kimsenin kirletemeyeceği kadar ak-pak. Sevgilerini sunuşlarından anlaşılır berraklıkları. Çocuklar ahlaksızlığa, erdemsizliğe, kültürsüzlüğü “kültür” belleyen, saygı ve sevgiden yoksun dünya düzenine duyulan tepkidir. Dünyayı değiştirmenin tek yoludur onlar. Çünkü kirletilmeye karşı yüksek örülmüş duvarları vardır… Modern insanın düşünemediği, aklından özenle sildiği yegâne gerçek de budur işte.
Ulak İbrahim kimdir?.. Çağan IRMAK bu karakteri bize masalsı düşlerle tanıtırken kimden söz etmeye çalışmaktadır. Batman’den, Süpermen’den, Örümcek Adam’dan farkı nedir Ulak İbrahim’in?..
Filmde Ulak İbrahim’de hislerinin tam karşılığını bulan ve tertemiz yüreğiyle baş kaldıran bir kahraman daha vardır, Asıl Ulak, Ferhat. Babasının zulmüne başkaldırısı yürekleri titretir Ferhat’ın ve kulaklardan hiç silinmeyecek bir name olur:
“Ulak gelecek, sana kalbinin karasını göstertecek…”
Ferhat’a attığı tokat kalbinin karasındandır babanın. Tokatın acısı elbette geçecektir; fakat bir babanın çocuğuna öğrettiği zulmün acısı yüzyıllar da geçse bitmeyecektir. Ferhat’ı iyileştiren Zekeriya ya da Ulak İbrahim bir kere daha savaşı kazanacaktır…
Filmin sonu başı gibi bir kahramanlık öyküsü değildir ne yazık ki, çaresizliğin, yenilginin ve her şeyi kaderci bir ruhla karşılamanın hazin sonunu yaşarız filmde. Kalbi kara olanlar cezalarını köye ansızın gelen cüzam hastalığında bulurlar. Zekeriya, Ferhat’ı da alıp köyü öylece bırakıp gider. Çocuklar cüzamdan Meryem sayesinde korunur ve sonra da hep beraber çıkar giderler bir kurtuluşa Ulak İbrahim’e… Çocukların tertemiz dünyasında Ulak İbrahim’in karşılığını bulmasındaki cesaret, kirlenen dünyayı çocuklarım masumluğu ile temizlemek için de kullanılamaz mıydı? Cüzamı beklemek yerine çocuklar kitlesel olarak silemezler miydi kalplerdeki karaları?..
Düşünmeden edemiyorum…
Modernizm ve ardından postmodernzim karşısında direnen insanın acı sonudur Ulak...
Ulak İbrahim, okullardır. Kalplerdeki karaların temizlenmesini öğretecek, değerlerini bilen, kültürlü insanı yetiştirecek, ahlaksızlaşan dünya karşısında mücadele verdirecek tek kurum, tek çare okullardır…
Her öğretmen Ulak İbrahim’dir… Dünya düzeninin bir parçası olmayı seçmemek zorunda olan eşsiz varlıklardır onlar…
Bazen tek çare bir hikâyeye inanmaktır…
Tek çare eğitime, bilgiye, akla inanmaktır. Tek çare olduğu için inanmak zorundayız, Mehmet’in tek seçeneği inanmaktı, okumaktı. Bizim ise tek çaremiz…
“De ki, evvel hepimiz kardeştik.
Bütün kitaplar hepimiz için gelmedi mi?
De ki şimdi ne değişti?
Ne oldu bize gayrı?”
(Mehmet’in Kitabından)