Anne - Baba Olmak (11.11.2010)
Anne-baba olarak çocuğu dünyaya getirmek ve belli bir yaşa kadar büyütmek ona karşı olan görev ve sorumluluklarımızı bitiriyor mu?
Çevremize baktığımızda bir ailede birden çok bireyin okuyup ve toplumda saygın bir meslek sahibi olduklarını görebiliriz. Bu ailenin çocukları bizim çocuklarımızdan daha mı zekiler ya da farklı özelliklere mi sahipler? Bizim çocuklarımız eğitim yaşına geldikten sonra onlarla ne kadar ilgileniyoruz? İhtiyaçlarını ne kadar karşılıyoruz. Bu soruyu velileri sorduğumuzda genelde aynı cevabı alırız “kalemini, defterini aldım ve okula yollamadan önce ona harçlık da veriyorum daha ne yapayım. Ben çocuğumu çok seviyorum.”
Okula yeni başlayan birinci sınıf veya anasınıfı çocuğumuzun kaç defa elinden tutup okula götürüyoruz. Çocuğumuzun hangi sınıfta olduğunu, bu sınıfın okulun kaçıncı katında olduğunu ve derslerine hangi öğretmenlerin girdiğini biliyor muyuz ya da çocuğun okula gitmesi bizim için evdeki gürültünün bitmesi ve biraz dinlenmek anlamına mı geliyor? Kaçımız çocuklarımızın oyun arkadaşlarını tanıyor ve hangi oyunları oynadığını biliyoruz? Bu arkadaşların içinde kötü alışkanlıkları olan var mı ya da bizim çocuğumuz sigara içtiğinde nasıl tepki veriyoruz? Avukat ya da doktur olan bireylerin aileleri bunlarla övünürken, hırsız veya davranışlara sahip insanların anne-babası yok mu? Bu insanlar daha ilgili bir ailede büyüselerdi acaba bu halde olurlar mıydı?
Bir anne-baba olarak çocuğumuzun duygusal ve fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Çevremizdeki ailelere baktığımızda çocukların sadece maddi ihtiyaçlarını karşıladıklarını görüyoruz. Duygusal ihtiyaçları karşılanmamış bireyler bu ihtiyaçlarını karşılamak için arkadaş gruplarına yönelmeye başlarlar. Evde ve okulda durmak istemezler ve gurup elemanlarının sergiledikleri olumsuz davranışları kazanmaya başlarlar. Zaman içinde grubun kendine benimsediği olumsuz davranışlar çocuğumuzun davranışı haline gelmeye başlamıştır.
Çocuğumuzu başkalarının yanında eleştirmekten ve diğer arkadaşları, kardeşleriyle kıyaslanmaktan kaçınmalıyız. Kıyaslanan çocuklar olumsuz davranışları sahiplenip o şekilde davranmaya başlayacaklardır.
Çocuğumuzla daha nitelikli zaman geçirmeliyiz. Gün içerisinde ne kadar yorgun olsak ta en az yarım saat karşılıklı oturup konuşmalı ve onları dinlemeliyiz. Konuşmak sadece okul başarısını sormak değildir, onun sevinçlerini, üzüntüleri paylaşmak ve onları dile getirmesini sağlamaktır.. Dinlerken ikinci bir iş ile uğraşmamalıyız ve tv. kapatıp o şekilde konuşmalıyız. Hafta sonları ailemizle ve çocuklarımızla beraber zaman geçirmeliyiz. Çocuğumuz her ne yaşta olursa olsun fikirlerine önem vermek zorundayız. Hayatı ona bir reçete gibi sunamayız. Onunla konuşurken öğüt vermekten kaçınmalı ve onun fikirlerine önem vermeliyiz. Ceza verdimizde neden bu cezayı aldığını ona anlatmalı, ondan sonra aynı yanlışı yaptığında cezalandırılacağını bilmesi gerekir. Çocuğumuzla ilgili bir karar alırken onunda fikrini almalıyız. Bir sorunla karşılaştığında soruna nasıl çözmesi gerektiğini göstermeliyiz, onun yerine sorunu çözmekten kaçınmalıyız. Çocuğumuzun okul başarısını artırmak istiyorsak, ayda en az bir kere okulu gitmeli dersine giren öğretmenlerinden başarısı ve okul içerisindeki davranışları hakkında bilgi almalıyız.
En önemlisi çocuğumuza verdiğimiz sözleri tutmak zorundayız. Eğer takdir alırsan sana bisiklet alacağım ya da misafirlikte uslu durursan sana şeker alacağım tarzı söylemlerden kaçınmalıyız. Bu söylemler o anda etkisini gösterirken uzun vadede çocuğunuza zarar verecek ve istenilen davranışı sergilemesi için sürekli sizin tavizler vermenize neden olacaktır.