Engelli Çocuk Annesine Mektup (26.11.2010)
Biliyorum; senin için zor oldu... “test yaptırmamış mıydın sen?” diyerek hışımla odana mı daldılar... Ya da bir doktor, gözlerini kaçırarak mı söyledi...
......... ne önemi var... Aşağı yukarı aynı şeylerdi söylenen:
“Bu çocuk, engelli...”
“Engelli, bu çocuk...”
İlk önce inanamadın değil mi... Doktor, yanılıyor olmalıydı... Ya da bir yanlışlık vardı. Öyle ya, hep başkalarının yaşam hikayelerinde duyduğun bir şey, neden senin başına gelsindi. Hem senin ailende hiç engelli yoktu ki... Duymayan/görmeyen/ yürüyemeyen...
Yoktu!
Önce yadsıdın.
Ve gördün ki ne kadar inanamasan da, kabul etmek istemesen de: yaşadıkların gerçekti. İnkar etmenin acılarını büyüttüğünü anladığında; o gerçeğe alışmaya çalıştın. Belki de alıştın... Engelli olmayan çocuklar nasıl sevilirse büyük bir aşkla, sen de öyle sevdin çocuğunu. Ama bir soru, sürekli döndü dolaştı zihninde... Defalarca sordun değil mi: “Neden ben... Neden benim çocuğum!”
Sana akıl veremem. Hakkım yok buna. Ama eğer ki fikrimi sorsaydın: senin için zor olacak biliyorum ama yapabilirsen eğer; o soruları sormayı bırak, derdim. Çünkü hayatın bana verdiği sırdır: “Neden ben!” sorusunun yanıtını yaşam, asla vermiyor.
İnan; vermiyor.
Biliyorum, o bakışlara katlanmak da zor oldu. Hele de o ‘vahvah’lar! Kendini yalnız hissettin değil mi? Belki de kızgınlık duydun. Üzüldün... O bakışlar, sana kırıcı geldi. Çünkü hiç bir zaman anlayamadın: İnsanların bu kadar tuhaf ve öyle acır gibi bakmalarına sebep olan neydi! Engelli bir çocuk mu?
Ya o, sana sahte gelen teselliler. ‘Kader böyleymiş’ler, ‘beterin beteri var’lar.. Bu sözleri çok duydun değil mi... Her teselli, yalnızlığını büyüttü, anlaşılmadığını hissettin, yaşadıkların küçümseniyormuş gibi geldi. Oysa ne çok isterdin sana: “Yaşadıkların acı!” diyebilmelerini.
Yine de en kırıcı olan: “bırak... Bu çocuk, duymuyor/görmüyor/yürüyemiyor. Düzelmez,” sözleriydi, değil mi? O sözler, yalnızlığını katladı. Çabalarının yersiz olduğunu düşündün, umutların tükendi. Yine de kendine olan inancınla ayakta kalabildiysen ve her şeye rağmen yoluna devam edebildiysen; ne mutlu sana.
“Anne ben neden böyleyim,” diye sordu mu sana da ? O soru, yüreği dağladı değil mi? O an; durumunu hissediyor, farklı olduğunu anlıyor artık, diye düşündün. Üzüldün mü? Sızladı mı yüreğin, hiç kimseye tarif edemeyeceğin kadar derin... Belki de zor geldi anlatmak, anlatabilmek. Bir ateşte öyle düştü yüreğine. Aynı soruyla bir kaç kez daha karşılaştın belki de: Anne ben neden böyleyim? Anne ben neden farklıyım?
Çok kapılar kapandı belki de yüzüne. Toplumun engellilerle arasına koyduğu kalın duvarlara çarptın mı sen de... Duvarları zorladın... Hatta, belki de, yıktın.
.................Kalıntılarını temizlemek zaman aldı değil mi?
Sen de gördün mü: En büyük engelleri toplum koyuyor.
Biliyorum; ne kadar kabullensen de o “acı” dinmiyor. Derinlerde açılmış bir yara gibi. Hiç kapanmadı. Zaman zaman kanıyor.
Sana akıl veremem. Hakkım yok buna... Ama eğer ki fikrimi sorsaydın: Kanasın bırak, derdim sana.
Ve daha fazlasını paylaşmak istersen eğer... Buradayım, yanındayım, seninleyim.