Turk PDR (Filiz Çapar Şahin)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12713&w=gercek-sinav-208

GERÇEK SINAV (21.05.2012)

Uzun zamandan beri ilk kez bir sınava girdim geçenlerde, bir cumartesi. Öyle çok önemli bir sınav değil. Sınava girme alışkanlığımı bayağı kaybetmişim. Çoktan seçmeli sorularla karşılaşacağım anı büyük bir heyecanla bekledim ben de diğer rakiplerim gibi kapıda. Yurdumun bu sınavlı haline alıştım, yadırgamıyorum diye düşünürken, bir de baktım sınava girmek bende kaygı yaratmıyor.  Hep eleştirdiğim, her fırsatta yargıladığım sınavlardan birine gireceğim için neredeyse mutluydum. “Hay Allah! Vardır bunda da bir hayır.” dedim yollandım sınava. Tabi, kapıda her zamanki rutin aramalar, cep telefonları teslimatı falan. Tüm bunları aştıktan sonra, yumuşak uçlu kurşun kalemlerim, silgim ve ben girmeyi başardık içeri. Üzerimde bunlardan başka hiçbir şey yok. Tüm dünyadan, sıkıntı duyduğum her şeyden sıyrılmışım, yalnızca ben…Bir de daha önce hiçbiriyle  bir araya gelmediğim insanlar günebakan çiçekleri gibi etrafımda… Küçücük ilköğretim sırasına sığmaya çalışıyorum, zihnimin sığdığı sınıfın içinde bacaklarım sıraya sığmıyor, sanki yer sofrasında gibiyim. Olsun, yine de içimde garip bir rahatlık, garip bir huzur… Öyle hafifim ki…Ne aceleyle cevap verilecek bir telefon, ne de yetişilecek bir yer… Dünya dursa orda sınava girmek zorundaymışım gibi sakin oturuyorum… Sınavın başlayacağı saate kadar kendimi yeniden gözden geçireyim, hay huylarla dolu hayatımda sükunetle düşünemediklerime kafa yorayım diyorum. Ne mümkün, sınav kendinden başkasını düşündürtmüyor. Bütün insanlık dışı şeylerden geçici olarak ayrıldığım için nasıl rahatım… İyice hafifliyorum, keyifleniyorum. Sınav görevlisi hoca bir yandan kuralları sıralarken, “yalnız ben kalmak hissi”nin verdiği keyifle tatlı tatlı gülümsüyorum. İnsanlar somurtkan, bana tuhaf bakıyorlar, anlıyorum. İçlerinden “Hımm, çok çalışmış olmalı.” diye geçiriyorlar diye tahmin ediyorum. Yalnız bendim işte, benden başka hiçbir şey yoktu hayatımda, neden göremiyorlardı? Bütün koşuşturmalarım bir kenarda ben oradaydım işte. Üzerimde günlük hayatın hiçbir yükü olmadan, hafifledikçe hafifliyordum… Başladığın hayatta bir süre kendin olarak asılı kalmak… Bütün insanlık telaşla koşuştururken, yağmur sesini dinleyerek iki saat kestirmiş biri kadar rahattım işte. Cevap kağıtları dağıtıldı, sıra kimliklerimizin kontrolüne geldi. Sahi kimdik biz? Aslında kim olmak istiyorduk da kim olmak zorunda bırakılıyorduk? Adına yaşam dediğimiz kısa bir ana tutunabilmek için neleri feda ediyorduk? Barınma, giyinme, sosyalleşme ihtiyaçlarımız için hangi hayallerimiz yarım kalıyordu? Soruyor da soruyordum kendime, iç hesaplaşmam yine başa sarmıştı. Belki de asıl sınav budur: Alıştığımız iyi ve kötü şeylerin uzağındayken, kim olabiliyoruz? Kendimizi savunmak için bir silah gibi taşıdığımız, zaman zaman da elimizi götürüp üzerimizde mi diye kontrol ettiğimiz maaş kartlarımız, kredi kartlarımız olmadan biz kimiz? Tıpkı bu sınava girerken bizi içeri aldıkları gibi her şeyimizi elimizden alsalar, kişiliğimizin kaçta kaçı sağlam kalır? Kendimizi hangi değerlerle insan olarak tanımlıyoruz? Bir hırka, bir lokma ortalarda kalıversek nasıl hissederiz?

Tam da sosyal hayatın kalkanlarını üzerinde taşımayan insanların hayatını, insan olabilme çabalarını düşünmeye başlarken; görevli hocalar geldi ve soru kitapçıklarını dağıttılar. Sonra hızlı bir şekilde kitapçık numaralarımızı kontrol etmemizi istediler. Hiçbir eksiklik yoktu. Büyük bir sessizlik içinde son iki üç dakikayı bekledik ve başladık. Zaten ben kendi sınavımı çoktan bitirmiştim, derhal sorulara gömüldüm.



ULTREYA…


Turk PDR (Filiz Çapar Şahin)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12713&w=gercek-sinav-208