Turk PDR (Cengiz Cengisiz)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12712&w=hayirli-olsun-196

Hayırlı Olsun (16.02.2012)

“(…)
Şehvet ahırı değil yeryüzü

Domuz ahırı değil yer toprak.”
Cahit Zarifoğlu (1940-1987)


Alışkanlık haline getirmişti her gece yatarken müzik dinleyerek uyuyordu… Bunun kendisine iyi geldiğini üstelik güzel rüyalar gördürdüğüne inanıyordu. Yine öylesine bir gecede radyosunu açtı ve uykuya daldı.


 Mefisto: Tüketilen, horlanan, aşağılanan, yağmalanan, yozlaşan ve kokuşan kapitalist  zamanlarda sevgililer gününün ne anlamı olabilir ki? Sevgili dediğin, göbeğinde biriken penye pamuğu… İstemediğinde bir hamleyle uzaklaştırırsın kendinden… Orada dursa da zararı yok ki? Nasıl olsa kendiliğinden düşüp gidecek bi zaman sonra… Mütemmim cüzün değil ki bu. Fırlat gitsin. Hem zaten hepimiz bu dünyaya fırlatılmış değil miyiz? Cevap versene! Heeey sana soruyorum, bilinmezden fırlatılan… Boşluğun sessiz çukurlarına atılmayacak mısın? Sen zaten hatunların kahinisin! Biri gider biri gelir… Sevi öldü! Anlıyor musun? Sevi öldü!  H e r   ş e y   s e r b e s t!


Evin içinde melodiler uçuşurken rüyasında bunları söylüyordu  mefistotales… Gecenin bir yarısı kan ter içinde uyandı. Dışarıdan gelen yağmur sesine karışan melodilerden olmalı diye düşündü… Çıldırmış gibi yağmur yağıyordu… Her şeyi yıkarcasına, renklerini alırcasına gök yıkılırcasına yağıyordu.  Pencere kenarından sokak lambası seçiliyordu. Dikkatli baktığında uçuşan üç saç teli fark etti… Üç gurbetlikten gelen üç saç teli… Notaların arasında gezinen üç hasret... Üç sevi… Bu saç telleri yağmur damlacıklarını provake etmiş olmalı diye düşündü… İlk defa geliyorlar bu topraklara. Üçünün aynı anda aynı mekanda olduğu olmamıştı. Üç sevinin kıvırcık halleri bunlar… Üç özlemin kahverengi halleri… Üç ayrılığın vuslat hali.


Saçma çok saçma mefistotalesin söyledikleri   s e v i   hiç biter mi?  Sonlanır mı? Mümkün mü böyle b’şey? Türümün özüne, geleneğimin öğretisine ve geldiğim yolların ruhuna ters bunlar!  Melodiler ve sesler yanıltmaz beni... Buradalar işte sesler içinde geldiler. Notalar arasında cızırtı yaparak bana haber verdiler gelişlerini… Seviden önce sesin bitmesi gerekirdi oysa ses her gün yaşama sebebimiz olmuyor mu? O sesle inanmadık mı? İtaat etmedik mi o sesle? Ses den sonra sevmedik mi? O sesle OKU-madık mı?  Ses bitti ama  S e v i  devam etmiyor mu?


    Doğanın tüm sesleri aynı notalarla bize sesleniyor… Güneşin denize çarpıp yüzünüze yansımasıyla fark edeceğiniz parlaklık altındaki tüm seslerde aynı uyum işitilir… Parmaklarıyla, ayaklarıyla bu festivale eşlik edenler bilir bunu. Orta parmağı kalem nasırı olanlar bilir bunları. Başparmağı sürekli kalem lekesi olanlar bilir... Okumaktan gözlerinin altı her daim torbalılar bilir... Gözleri daim kanlılar…  Kalbiyle duymaya, anlamaya çalışan diğerkam delikanlılar bilir bunları. Estergon demirinin, bursa çakısının kalemden daha keskin olmadığına tanıklık edenler bilir. İnanır. Okur. Dinler.


Gözler dilediğini görsün, beyin istediğini akla uydursun. Hakikatin beyinde değil kalpte olduğu sırrına erenler susar. Sesi dinler. Melodilere  el verir. Uçuruma bırakır gibi boşluğa bırakır tüm hevesleri. Okyanusa küllerini atıp katılmak ister büyük deverana… Sevi hiç biter mi?  Göz değil ille de kulak diyorum.  Gözün modası hemen geçiyor oysa kulağımızla sevdik mi? Bitmesi ne mümkün? Son sözü kulak söyler, göz n’aparsa yapsın işe yaramaz. Nihai karar onundur.


Beyazı-yeşile yakıştıranlar bilir bunu Sevi asla bitmez.


 Sevi’den önce ses vardı… O sesin peşinden gidenler…  O ses ile yoldan çıkanlar gibi o ses vardı… sesin kimyasında çözülen notalar… Mefistotalesin kezzaplı sözleriyle eriyebilir mi? Bu ne cüret, bu ne seviyesizlik, haddini bilmezlik! Sesler, melodiler… Her biri yaşama tutunmak için atılan acem hançerleri… Sesler, melodiler yangın yerlerinin cankurtaran simitleri değil midir? Yaşamın ritmine  melodilerle uyumlu hale gelinebilir.  S e v i  Var’oluşsal gereksinim, zorunluluk değil mi?


Ölüme yazgılı, zamana kayıtlı bilinçli Varlıklarız. Sabırla, inançla, umutla sırasına bekleyen kristal taneleriz şimdi ortalığa mı saçılalım? Sevi’yi kurda kuşa yem mi edelim? Bir sevi yaşamalı/yaşatmalıyız bu gökkubbe altında; alışılmadık, beklenmedik, zamanla olgunlaşacak asla unutulmayacak... Melodilerin kılavuzluğuyla gittiğimiz yerler… Ah o yerler her biri yangınların ortasındaki gül bahçeleri değil miydi? Vaha umuduyla dolanırken ateşlerin ortasında sığındığımız liman olmamış mıydı? Melodilerin götürdüğü yer ile şimdiki konumumuz  arasındaki rakım farkıydı varoluşsal  huzursuzluğumuz... Beyaza yeşili yakıştıranlar bilir…


Şarkıyla gelen şarkıyla gider…


Heeey Mefisto neredesin? Sen düşümde kaldın... ‘Yer toprak’ diyen diyen gençler bitmedi!  Cahit Zarifoğlu asıyorlar hala evlerinin duvarlarına... Yanına şiir alamazsan bu yolları gidemezsin arkadaş… Azığın bitecek, matarana tuzlu su koyacak şair ve yapayalnız kalacaksın… Heybende şiir yoksa vay haline... Düşünde sevgi yoksa vay haline…


Beyazı yeşile yakıştıranlar bilir bunları…


Sevgiyle…


Turk PDR (Cengiz Cengisiz)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12712&w=hayirli-olsun-196