Turk PDR (Filiz Çapar Şahin)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12713&w=kim-suclu-236

Kim Suçlu (18.03.2013)


“Ben de artık kendime çalışmak istiyorum. Herkesin ve her şeyin kendi ekseni etrafında döndüğü bu dünyada bundan sonra ben de aynı şeyi yapacağım.” diye kararlar alıyorum; yapamıyorum. Bir türlü beceremiyorum bu kadar bencil olmayı. Bilim adamları bunun genlerle ilgili olduğunu söylüyor. Yüzde ellisine katılsam da diğer yüzde ellisinin yetiştirmeyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Kırk yaşın üzerini aşmaya başlayan bizler böyle yetiştirildik. Bencilliğin çok ayıp olduğunu anlatan hikayelerle, masallarla büyüdük. En büyük kabusumuz bencil dev olup insanları ezmekti. Bizim nezaketsizlik saydıklarımız şimdi gençler tarafından “salaklık” olarak değerlendiriliyor. Onlara baktıkça içim acıyor. Günümüzün tüketim dünyasında paralarından çok vicdanlarını kaybediyorlar. “Tüm kaynakların paylaşarak çoğalabileceği” düşüncesini ortaya attığınızda size gülüp geçiyorlar. Eliniz kolunuz bağlı kalıyor, anlatamıyorsunuz. Siz çırpındıkça onlar paranın daha elzem, bu tür fikirlerin de eskimiş, demode olduğunu gururla söylüyorlar. Ha, bir de size acıyorlar. Belki de bulunduğunuz noktayı aşamamanızı buna bağlıyorlar.



            Bir gençle tartışıyoruz geçenlerde, aynı noktaya geldik. Donanımlı olmanın, eğitimli olmanın ona bir şey sağlamayacağını, ailesini memnun etmek için eğitim aldığını söylüyor. Üstelik çok akıllı bir genç. Lise üçüncü sınıfta.  Ticarette, paranın para kazandırdığını, kendini donatmanın sadece zaman kaybı olduğunu özellikle belirtiyor. Düşüncesinden öyle emin ki, sakin sakin en olmaz şeyleri normalmiş gibi anlatıyor. Onurlu olmanın, dürüstlüğün,  ticaretin önündeki en büyük engel olduğunu düşünen birine bir şey anlatamayacağımı bildiğim için sustum. Açıkçası merak da ettim, sözü nereye getirecek diye. Aynen şunları söyledi: “Para parayla kazanılır. Onur, gurur gibi şeyler insana sadece zaman kaybettirir. Bir de seni ezerler. Ben ezik olmak istemiyorum. Kimsenin de isteyeceğini zannetmiyorum. Ticarette baban gelse, ezeceksin.” Elimle orda dur işareti yaptım. Paranın ancak itibarla kazanıldığını, itibarın da insanları ezerek asla elde edilemeyeceğini söyledim. Bana ne dese beğenirsiniz? Çok paralı olmadığım için, böyle düşünmek işime geliyormuş, zaten böyle düşünerek de çok paralı olamazmışım. “Savaşta her şey mubahtır.” diye pis pis sırıtınca son noktaya geldim. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Onun ailesi için ne kadar üzgün olduğumdan başladım; bu fikirlerle, bu hızla direksiyonun başında kalırsa avucunu yalayacağından çıktım. Ne hikmetse onun kadar sakin olamadım. Bir yılan kadar soğuk ve sakin gülümsemeye devam edince de içimdeki son vida da yerinden fırladı. Boğacağımdan korkup ordan uzaklaştım hemen.



            O günden beri de gençleri gözlemliyorum, bazen de sorular soruyorum onlara. Aldığım cevaplar karşısında küçük dilimi yutacak hale geliyorum. Birçoğu aynı şekilde düşünüyor. Paranın en önemli değer olduğuna, parayla birçok sorunun çözülebileceğine inandıkları yetmiyormuş gibi; kendi içlerinde pahalı telefonu olmayan arkadaşlarını bile dışlayabiliyorlar. Seçtikleri rol modelleri de ya çok havalı ya da paralı tipler. Yaşamlarını da bu iki çizgi arasında sürdürüyorlar zaten. Tamam, o yaşlarda insan süslenmeyi ve karşı cinse güzel görünmeyi isteyebilir; ama yeni jenerasyonun bu konudaki inancı daha bir dehşet verici. Markasız giyinmek neredeyse ayıp. Hele giyinmeyi bilmemek, tecridi hak ettirecek bir durum.



            Çok mu karamsarım? Hiç sanmıyorum. Gençlerimizin her istediğini yerine getirerek, fazla fedakarlık yaparak belki de bizler onları bu hale getirdik. Her konuda işlerini kolaylaştırdık, hayatın içinde vicdan kaslarını geliştirecek zorluklar bırakmadık onlara. Basitleştirdik, basitleştirdik. Zihinlerinde soyut kavramlar yerine günlük işlerini yoluna sokabilecek kadar sözcükler bıraktık. Tabi ki suçun büyüğü bizlerde.



 



ULTREYA….



 



Turk PDR (Filiz Çapar Şahin)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=12713&w=kim-suclu-236