Turk PDR (Kamil Dayı)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=175&w=mehmetin-sucu-ne-194

MEHMET’İN SUÇU NE? (08.02.2012)

Sıradan bir insandı, normal sayılabilecek bir kişiliğe sahipti. Hatta arkadaşları çoğu zaman gereğinden fazla sakin olduğunu bile düşünüyorlardı.


Ta ki o güne kadar…


Mehmet her zamanki gibi sabah erkenden kalkmış işine gitmişti. Gene her gün olduğu gibi çaylar alınmış, biraz geçim sıkıntısı biraz da akşamki derbi maçı sohbete katık edilmişti.


Her şey bir süre yolundaydı, her zaman ki gibi, çay ocağına şef gelene kadar. Şef, 1.65 boyunda 60 kilo ağırlığında, çirkin yüzlü ve önünü görmekte bile zorlanabileceği kadar büyük olan uzun ve biçimsiz burunlu, hani bir tabir vardır, -tipsizlikten 6 ayı var, diye- işte tam o türden bir adamdır.


Şef yine karşı duvara yaslanmıştı ve gözlerini dikmiş, sohbeti zehir etmeye hazırlanıyordu. Kimse haz etmezdi ondan, o fabrikada ki birçok kişiyle birlikte başlamıştı işe, çok da zeki olmamasına rağmen patrona yaptığı yalakalıklar sayesinde kapmıştı şefliği. Çok da kıl bir adamdı, iki kişi muhabbet etmeye başladığı an hemen yanlarında biter o çatlak sesiyle işinizin başına derdi, ona kalırsa kimsenin dinlenmeye hakkı yoktu. İşçiler birer makine gibi olmalı ve sürekli çalışmalıydı. Bir de adam hiçbir şeyden anlamazdı ama herşeye karışırdı.


Aslında patron çalışanların sohbet etmesine ya da çay içmelerine bir şey söylemezdi, hatta bazen gelir işçilerle birlikte çay içer, sohbet ederdi. Ama bizim şef, patrondan daha çok karışırdı herşeye, kraldan çok da kralcıydı yani sizin anlayacağınız.


İşyerinde kavga gürültü hiç eksik olmazdı, hemen hemen her gün birileri şefe sesini yükseltir, onunla laf dalaşına girerlerdi. Ama Mehmet her zaman sessiz kalmayı tercih ederdi. Söylenen o kadar lafa rağmen arkasını dönüp giderdi. Bu tepkisinden dolayı arkadaşları ona hayret ederler, buna nasıl dayanabildiğini sorarlardı. Kim bilir belki de peygamber sabrı dedikleri böyle bir şeydi.


O gün de sohbetin en tatlı yerinde şef çıkageldi, tartışmalar başladı ve en sessiz Mehmet olduğu için en çok da ona yüklendi. Ağza alınmayacak hakaretler etti, bağırdı çağırdı, farklı bir şey değildi zaten, bunu hep yapardı. Herkes Mehmet’in kalkıp gideceğini düşünmüştü ki, Mehmet birden sehpanın üzerinde duran cam vazoyu aldığı gibi şefe fırlattı. Vazo şefin başına isabet etmişti ve şef kanlar içinde yere yuvarlanmıştı. Her şey birkaç saniye içinde olup bitmişti, Mehmet dahil hiç kimse ne olduğunu anlamamıştı.


Olayın şaşkınlığı atlatıldıktan sonra şef hemen hastaneye götürüldü, merak etmeyin şefin şuanda durumu iyi.


Ama Mehmet işinden olmuştu, işin garibi bu tepkiyi nasıl verdiğinin farkında bile değildi. Bu soğuk kış günlerinde kirasını nasıl ödeyecekti, çocuklarının karnını nasıl doyuracaktı?


Sonunu düşünmeden hareket etmişti? Şimdi ne olacaktı?


Ama bence, önce Mehmet’i bu noktaya getiren şey neydi, ona bir bakalım.


Seçenekler neler olabilir:


a)      Şef çok kıl biri olduğu için, Mehmet bu hale geldi.


Eğer doğru seçenek buysa orada o kadar insan vardı, neden sadece Mehmet böyle bir tepki verdi ya da bu adama o güne kadar kıl biri değildi de o gün mü böyle davranmaya başlamıştı.


Cevap hayır, tamam şefin kıllığı Mehmet’in bu tepkiyi vermesine neden oldu ama Mehmet her zaman sessiz kalmayı başarmıştı gene de başarabilirdi.


b)      Tuttuğu takım yenildiği için, Mehmet bu hale geldi.


Bunu seçenek olsun diye koydum. Ama gerçekten de bazı insanlar olayları o kadar abartabiliyorlar. Ama Mehmet o insanlardan değil.


c)       Çay soğuktu o yüzden tepki verdi?


Bunu da seçenek olsun diye koydum. Bundan dolayı da tepki verenler de yok değil hani.


d)      Mehmet duygularını hep kendi içinde yaşamış bir insandı ve o gün artık dayanamadı kontrolsüz bir tepki verdi.


Evet doğru seçenek bu.


Uzun dönemler duygularını dışarıya yansıtmayan ortada sevgi kelebekleri gibi dolaşan insanlar patlamaya hazır birer el bombası gibidirler. Pimleri çekilidir ve ne zaman nerede patlayacakları da belli değildir.


İnsan duygularını yaşayabildiği ölçüde sağlıklıdır. Öfkede bir duygudur ve ancak öfke de yaşanabildiği ölçüde sağlıklı olunabilir.


Evet, yanlış okumadınız.


İşyerinde, evde, okulda, sokakta yani hayatın olduğu her yerde öfkelenecek bir olay ile karşılaşabiliriz ve insan olmanın doğal sonucu olarak öfkelenebiliriz. Bu son derece doğal bir durumdur ve yerine ve zamanına uygun olarak sağlıklı bir tepkiyle boşaltılması gerekir. Boşaltılamayan her duygu bireyin sağlığına da zarar verebilir.


Ama buradan da geçenlerde bir yazı okudum, öfkelenmek çok normalmiş, dur ben gidip de okulda, müdürümün odasında ya da çalışılıyorsak patronumun odasında öfkeleneyim, bağırıp çağırıp geleyim, eğer bana kızarsa da ona bu yazıyı okuttururum sonucu da çıkmasın.


Bunu iki sebepten tavsiye etmem.


1)      Karşınızda ki de bir insan o da öfkelenebilir. İki öfkelinin de bir araya gelmesi de hiç de hoş olmayan şeylerin ortaya çıkmasına neden olabilir.


2)      Ben size sadece öfkelenebilirsiniz dedim, tepkinizi kontrolsüzce her yerde yaşayabilirsiniz demedim.


Öfkelenmek insanlık gereğidir ve duruma ve şartlara uygun da tepki verebilmek gerekir. Burada püf nokta duruma ve şartlara uygun tepki verebilmektir.


Sinirlenince tepkileri kontrol etmek gerçekten çok zordur. Tepki verilmeden önce kısa bir süreliğine de olsa sonrasını düşünebilmek ve ona uygun davranmak gerekmektedir.  Aksi takdirde Mehmet’in düştüğü duruma düşebilir, kendinizi ve çevrenizdekileri tehlikeye atabilirsiniz. Düşünülmeden atılan her adım maalesef telafisi zor olan ya da imkansız olan bir çok sonuçlar doğurabilir.


Öfkelenmemek ya da öfkelenince bunu kişinin kendi içinde yaşaması sağlıklı değildir dedik. Tabi buradan da ben çok kolay her şeye öfkelenebiliyorum demek ki ben çok normal ve sağlıklı biriymişim mesajı da çıkmasın. Her duyguyu aşırısıyla yaşamak gibi öfkeyi de aşırısıyla yaşamak sağlıklı değildir.


Öfke patlamaları genelde otomatik olarak ortaya çıkan davranışlardır. Ama beynimiz davranışlarımızı kontrol edebilecek bir yapıda tasarlanmıştır.


Bu da şu anlama geliyor; beynimizi, davranışlarımızı kontrol edebilecek şekilde eğitebiliriz. Ben öfkelenince gözüm hiçbir şey görmüyor, davranışlarımı kontrol edemiyorum bahanemizi de ortadan kaldırabiliriz. Öfkelendiğimiz anda tepki vermeden önce birkaç saniye kazanabilirsek davranışlarımızı da aslında kontrol edebiliriz. Öfkelendiğiniz anda tepki vermeden önce birkaç kez derin nefes alın ya da içinizden ona kadar sayın. Bu sürede de vereceğiniz tepkinin sonuçlarını düşünün ve ona uygun tepki verin. Bu tepki vermenizi engellemese bile en azından verdiğiniz tepkiden pişman olmanızı engelleyecektir.


Son olarak da öfke kontrol problemi yaşıyorsanız, hemen hemen her şeye gereğinden fazla öfkelenip fazlasıyla tepki veriyorsanız ya da tam tersi hiç tepki vermiyorsanız mutlaka bir uzmandan yardım almanızı da öneririm.


Not: Mehmet bu olaydan sonra bir süre bunalıma girdi ve bir uzmandan yardım aldı. Öfke ve tepki problemlerini de çözdü. Şuan da yeni bir iş buldu ve orada gayet mutlu. Burada da diğeri kadar olmasa da gene gıcık bir şef var ama Mehmet artık her sorunla daha sağlıklı baş edebiliyor.


Darısı herkesin başına…


Şefe gelince sağlıklı bir adam değildi ve muhtemelen aşağılık kompleksi olan, kendini değersiz hisseden ve eline geçen her yetkiyi karşısındaki ezmek için kullanan biriydi. Yani onun durumu Mehmet’in durumundan daha vahim, daha uzun süreli terapi alması gerekiyor.


Patronlar da çalışma ortamının huzurlu,  personelin mutlu ve sağlıklı olmasının kaliteyi yükseltebileceğini unutmamalıdırlar.


Turk PDR (Kamil Dayı)
http://www.turkpdr.com/corner-post.php?ss=175&w=mehmetin-sucu-ne-194